KAPADOKYA ULTRA MARATONU CMT 63K

Her ultra maraton koşucusunun hayali UTMB'de koşmaktır ve benimki de buydu. Önceki 1-2 yılda OCC parkuru için maksimum 2 yarıştan 6 puan toplamak gerektiğinden dolayı, 2020 kurasına katılabilmek için kendime 2019 yılında İznik 56k (3 puan) ve Kapadokya 63k (3 puan) yarışlarını hedef olarak belirlemiştim. Nisan ayında 4 mevsimi yaşadığımız bir yarışta İznik'ten 3 puan alınca, hedefin %50'si tamamlanmış ve geriye sadece Kapadokya'da cut-off'a kalmadan finişe gelmek kalmıştı. Hedefte 63k koşmak vardı ama yine de çekinmiyor değildim. 1,5 maraton mesafesine denk gelen bir mesafe ve 2000 m. de tırmanış olacaktı!

Kapadokya için uzun yolculuğum 15 Aralık 2018 Cumartesi günü öğle saatlerinde muhtemelen sabah koşusunu Aydos'ta yapmış, üzerimde tatlı bir yorgunluk ve internette gezerken bir anda karşıma çıkan Kapadokya 2019 yarış kayıtları saat 12:00'de açılıyor duyurusunu görmemle başladı. Bu gibi durumlarda o an cesaret edip, adım atmazsam (sanki kayıtlar hemen kapanacakmış gibi) bir daha da o işe elim gitmiyor. Ani bir kararla kayıtlar açılır açılmaz 63k parkuruna kayıt oldum. Hatta ilk kayıt olan kişi bendim. Bib no.lar belirleninceye kadar adım hep listenin en üstünde yazdı. Aman ne önemli 😀

Not: Daha sonra UTMB 2020 kuralları açıklandığında OCC parkuruna katılım için maksimum 2 yarıştan 4 puan alınarak kuraya girilebileceği açıklandı. Ben de 63k parkuruna yazıldığımla kaldım. Bu durumda mevcut puanım yetiyordu ama hazır 63k parkuruna yazılmışken, vazgeçmek de istemedim.

Kapadokya hazırlıklarına Ramazan sonrası ufak ufak başladık. Yıl boyu uzun antremanları ZirvedekileR'den arkadaşlarımızla genelde Çekmeköy'de, kısa antremanları da Aydos'ta yaptık. Grupta Kapadokya için yoğun bir katılım vardı ve antremanlarımız neredeyse hiçbir zaman 20 kişinin altına düşmeden Ağustos ve Eylül aylarında da yoğun bir şekilde devam etti.

Yarış haftası Cuma günü Kapadokya'ya gittim. Geçtiğimiz yıl kaldığım otele yakın Hitit Otel'den yer ayarlamıştım. Erken rezervasyon yaptığım için starta yakın bir otel bulabilmiştim. Otele varınca hemen yerleşip, expo alanını gezdim. ZirvedekileR'den arkadaşlarla buluşup, kit alım işlerini halletik ve teknik toplantıya katıldık. Önceki yıllarda yarışa katılmak, aynı parkuru koşmasanız bile avantaj oluyor. Ortamı, toplantı yerini, kit dağıtımını, startı, finişi biliyorsunuz ve en azından bu gibi konularda bir acemilik yaşamıyorsunuz. Ben Cuma günü biraz heyecanımı dağıtmak için Ürgüp merkezdeki şubeyi de ziyaret ettim. Belki de totem yaptım, bilmiyorum, geçen yıl da şubeye gitmiştim.

Makarna Partisi

Etkinlik alanı
Akşam üzeri makarna partisine katılıp, alanda çok fazla kalmadan otele çekildim. Bölgede kara iklimi olduğundan güneş batınca hava oldukça soğuk oluyor. Tam da yarış öncesi üşütmek istemedim. Zaten ekipte 2-3 kişide soğuk algınlığı problemi vardı.

Otelde, ertesi gün kullanacağım malzeme ve kıyafetleri hazırlayıp, çok geç saate kalmadan yattım. Daha önce bu kadar uzun bir yarış koşmadığım için Garmin'in şarjı yetecek mi kestiremiyordum. İznik'te 8,5 saat sonunda kapanmaya yüz tutarken finişe gelebilmiştim. Bu yüzden saati şarj ettim ama alarmı da saatten kurduğum için sabah kalkınca, saati yeniden şarja takmayı planlıyordum. Yine de ağırlığını göze alarak powerbanki de çantanın en altına koydum.

Sabah 04:45'te uyandım ve 05:00 gibi kahvaltıya geçtim. Yanımda her zaman olduğu gibi fıstık ezmesini getirmiştim. Otelin kahvaltısı da oldukça iyiydi. Yumurta dışında her şeyden yedim. Yumurta ve süt gibi şeyleri yarış öncesi tüketmemeyi tercih ediyorum. Akşam bir bardak magnezyum içmiştim ama kahvaltı sonrası son bir bardak daha içip, giyindim ve temiz ama eski görünümlü otelden ayrılıp, starta doğru yürüdüm.

Sabah hava soğuk ve karanlıktı. Benimle birlikte starta yürüyen başka sporcular da vardı. Start alanında hemen 1-2 poz fotoğraf çektim ve dropbagi emanete verdim. Selahattin abiyle karşılaştık. Planımız ilk CP'ye kadar beraber gidip, sonra duruma bakmaktı. Ama onun hedef süresi daha kısaydı. Ben o kadar kısa sürede (8 saat civarı) finişe gelebileceğimi sanmıyordum. Daha sonra Burak ve diğer arkadaşlar da geldiler. Göğüs numaralarımıza göre belirlenmiş yerlerden start alanına girdik ve startı beklemeye başladık.

4 aydır her hafta sonu bu adamlarlaydım

Selahattin abi
Saat tam 07:00'de start verildi ve 400-500 m. lik yokuşu tırmanmaya başladık. Yokuş bitiminden sonra hemen sola dönerek patikaya girdik. Biraz ilerledikten sonra gökyüzünde yükselmiş balonlar bizi karşıladı. 38k startı 10:00'da olduğundan geçen yıl balonları görememiştik. Bu yıl denk gelmemiz harika oldu. Hemen 3-5 sn. durup, birer foto aldık ve devam ettik. Burada single track yollar da vardı ve henüz yarışın başları olduğu için kalabalığa kalınca mecburen yavaş ilerlemek durumunda kaldığımız yerler oldu. İlk 3-4 km. yi iniş çıkış ortalama 6.30 pacelerle geçtim. Selahattin abi önümdeydi ve sürekli arkasına dönüp, gelip gelmediğimi kontrol ediyordu. Temposu bana biraz fazla geldi. Nabzımın yükseldiğini hissedince yavaşladım ve onu takip etmemeye başladım. İlk CP 11.2 km.de İbrahimpaşa'daydı. Geçen yıla göre CP'yi biraz daha yukarı, daha geniş bir alana kurmuşlardı. CP'de çok fazla oyalanmadan hemen sularımı doldurup, ağzıma meyvelerden atıp, tekrar yola koyuldum. Benim softflaskler mi yeleğe göre küçük ya da yanlış mı kullanıyorum bilmiyorum ama softflasklerdeki sular azalınca koşmanın da etkisiyle softflasklerim bulunduğu ceplerden yukarı çıkıyordu. Likya yarışından sonra Şeyma ile sohbet ederken, sular azaldıkça softflaskleri hava ile doldurmamı söylemişti. Böylece softflaskler sürekli cebin içine oturuyor ve düşme riski olmuyor. Bu yarış bunu denedim ve çok rahat ettim. Burada köyün içinden geçerken, yerel halk da bizleri izliyordu. Bizleri ilgiyle takip eden çocuklara el çakıp, devam ettik. Profile göre buradan sonra 13.7 km.ye kadar tırmanma vardı ama geçen yıldan hatırladığım kadarıyla tatlı tatlı yükselecektik ve zorlayıcı bir eğimle karşılaşmayacaktık. Tırmanışın bitmesiyle yarışta çıkacağımız en yüksek noktaya geldik (yaklaşık 1450 m).

Yarışın 3.kmsinde fondaki balonların önünde fotoğraf çektirmeyi, 5-10 sn. kaybetmeye tercih ettik.
Tırmanışta Hakan abiyle Hilmi arkadan yetiştiler. Kısa bir süre onlarla gittim, daha sonra onlar tempolarını arttırdılar ya da onlar aynı tempodaydı ama ben yavaşladım ve gözden kayboldular. Yeri gelmişken şu gözlemimi paylaşayım; Hakan abinin çok sabit hızlı bir koşu stili var. Yokuşu da, inişi de, düzlüğü de aynı hızda koşabiliyor. Birlikte yaptığımız antremanlarda dikkatimi çekmişti. Yokuşta biz yürürken, o aynı hızda yokuşu çıkardı. İnişte yakalardık ama o hiç temposunu bozmadan devam ederdi. Yine kendi modundaydı ve bu şekilde Hilmi'yle gözden kayboldu. Meğer son CP'ye röportaja yetişeceklermiş, ondan hızlı gitmişler 😀

2.CP
İnişle birlikte vadi içine girdiğimizde etrafta biraz bitki örtüsü görmeye başladık. Aralarda üzüm bağları, ayva ve elma ağaçları da görüyorduk. Vadiyle beraber 22. km'ye kadar iniş vardı. Çok uzun olmayan mağara geçişleri ile de karşılaştık. İlk mağara geçişinde telefonun ışığını açmaya çalışırken kafamı tavana vurdum ve kendi kendime, "Hey dostum! Ultra maratona hoşgeldin" dedim 😀 Kafamda şapka olduğu için, sanırım çarpmanın şiddetini azalttı. Yara bere olmadı. 15.km. civarında Hilmi'yi gördüm. Ayağıyla uğraşıyordu. Yardıma ihtiyacı olup olmadığını sordum. Kötü  görünmüyordu. İyi olduğunu söyledi. Devam ettim. Biraz ileride beni yakalayıp, tekrar geçti. 1. ve 2.CP'ler arasında bir ara su istasyonu daha kurulmuştu. Sularımı tekrar doldurup, yola devam ettim.


25. km'ye kadar 4 defa ihtiyaç molası vermem gerekti. Ancak suyu terle attığım için boş bir çaba oldu bu ihtiyaç molalarım. Bu arada vadiyi bitirip, vadinin bitiminde Uçhisar'daki 2.CP'ye doğru sert bir yokuşla tırmanmaya başladık. CP'ye çok az bir mesafe kala Ercan abi'yle denk geldik. Arkadan Özcan Köse de geldi ve CP'ye birlikte girdik. CP'de çorba içtim. Acemi ultracı olarak masadaki kaşıklardan aldım. Sonra baktım herkes kağıt tabakları kafaya dikip içiyor. Ben de ortama uydum. Sularımı tekrar doldurup, 1-2 dk. nefeslendikten sonra parkura geri döndüm. Cut-offla ilgili bir sıkıntım yoktu. CP'den 3.40 ile çıktım ve buradaki cut-off 5 saatti. Bu yüzden rahat davranıyordum.

30.km. yi 4 saat civarında geçtim. Kafamda hesaplar yapıyordum. Kabaca yarısını geçmiştim. Demek ki 8 saat 15 dk. gibi finişe gelecektim. Tabi Akdağ'ı 1 saatte geçeceğimi hesaba katmamıştım. Bu kısımları Ercan abi ve Özcan Köse ile beraber koştuk. Maksimum 50-60 m. bir mesafede hep birlikte gittik. Bu ikiliden hiç kopmadım. Bu arada fotoğraf çekmeye çalışırken, telefonumun hafızasının dolu olduğunu farkettim. Bir yandan koşarken, bir yandan da telefonun hafızasını boşaltmaya çalışıyordum. Yarışırken yapmadığım bir bu kalmıştı, onu da yaptım 😀


35,5. km'de Göreme'de 3.CP'ye vardık. Arada yine ilave bir su istasyonuna uğradık ve sularımızı doldurduk. Ara istasyonda Seda bize yetişti ve bir süre beraber gittik. Buralarda hep Remzi abinin Likya'daki susuz kalmasını hatırlıyordum ve suluklarımdan 1-2 damla su içmiş bile olsam, suluklarımı mutlaka tamamlıyorum. Göreme CP'sinde tuzlu fıstık ve cips yiyip, kola içtim. Ağzıma bir iki limon ve elma atıp, çok vakit kaybetmeden tekrar yola koyuldum. CP'de Özcan Köse ve Ercan abiyle "Dogs of Aydos" pozumuzu vermeyi de ihmal etmedik. Bir sonraki CP Çavuşin'deydi. Sonra Akdağ'a tırmanacaktık. 3 ve 4.CP'ler arası biraz uzundu ve yaklaşık 13 km. de 500 m. civarı tırmanış vardı.

Dogs of Aydos
40'lı kilometrelere gelirken arkamdan Seda yetişti ve bir süre yine beraber gittik. Atların olduğu bir bölgeden geçtik. 42.km de saate baktığımda 3.defa bir maraton mesafesini tamamlamanın heyecanı içinde tekrar tırmanmaya başladım. Geçen seneden hatırladığım kadarıyla ileride 38k koşucularıyla ayrılacağımız yola gelecektik. Onlar sağdan, biz soldan devam edecektik. Parkur epey aklımda kalmış geçen seneden. Burada Seda'nın 1-2 fotoğrafını çektim ve biraz soluklandım. İleride Selahattin abiyi aradım. Daha önce 1-2 defa aramıştım ama duymamıştı. 50.km'de olduğunu ve Akdağ'ı tırmandığını söyledi. Epey iyi gitmiş, bir şey kalmamış. Ama sesi yorgun geliyordu. Ayrıma gelince biz soldan devam ettik ve yamacı andıran kayalık bir yoldan in-çık devam ettik. Buradaki inişler teknikti ama çok keyif aldım. Kalabalık bir grupla gidiyordum. Önümdekiler yavaş ilerliyordu. 1-2 defa izin isteyip önümdekileri geçtim ve tempomu arttırıp hızlı bir şekilde Akdağ'a doğru ilerledim. Bu arada, aralarda hep ağzıma hurma atmayı ve su içmeyi unutmuyordum. Yarışın başından beri de dilimde artık nereden dolandıysa "Tu Te Reconnaitras" isimli Fransızca şarkı vardı. Fransızca bilmediğim için sözleri saçmalıyordum tabi ama bana yolun nasıl geçtiğini unutturuyordu.

Bir sonraki CP 48.km'deydi. Faruk Hoca da burada olacağını söylemişti. Akdağ'a başlamadan önceki son istasyondu. Nihayet CP'ye geldik. CP oldukça kalabalıktı. Bahçede çimenlere uzanmış, stretching yapan sporcular vardı. Burada epey vakit geçirdim. Faruk Hoca sporculara limon ve kek servisi yapıyordu. Biraz nefes almak için bahçeye çıktım. Bir süre beraber koştuğum Özcan Köse ve Ercan abi de CP'deydiler. Buradan beraber çıktık ama ben biraz sonra tempo yapıp, onlardan ayrıldım. Bir daha da onları görmedim. Onların daha 70 km. yolları vardı.

Yarışın alamet-i farikası Akdağ'ı çok merak ediyordum. Herkes kısa ama çok dik olduğundan bahsediyordu. Gerçekten de çok dikti. Akdağ iki bölümden oluşuyordu. İlk kısmı yaklaşık 1 km. uzunluğundaydı. Koşmak zaten mümkün değildi ama yürümek de oldukça meşakkatliydi. Yarışta zayıflık ve yorgunluk belirtileri gösterdiğim tek nokta burası oldu. Kısa aralıklarla 3 defa eğilip dizlerime doğru büküldüğümü hatırlıyorum. İlk kısmı o kadar yordu ki, ikinci kısma giden düz, hatta hafif yokuş aşağı kısımda bile koşamadım. Bu kısımdan aşağı doğru manzara harikaydı. Akdağ'a daha başlamamış yarışmacıları görmek biraz moral oldu. Henüz Akdağ'ı tırmanmaya yeni başlayan koşucuları görünce kendimi şanslı hissediyordum. Ara kısmı geçince ikinci kısımla karşılaştık. Burası biraz daha kısa ama ilk kısım kadar sertti. Burada da 1-2 kere durup, soluklandım. Bu tırmanışı da tamamlayınca uzun bir inişe başladık. Burası çorak ve bitki örtüsüz bir alan olduğu için önümdekileri rahatça geçip, patika yoldan ilerleyebiliyordum. Bu kısım bitince ileride teknik bir iniş başladı. Ama zemin elverişli olduğu için cesurca inebiliyordum. Salomon ayakkabılarım da özellikle inişlerde yüzümü kara çıkarmadı ve hiç kaymadılar. Bana çok konforlu bir yarış yaşattılar. Ayaklarımda su toplaması, tırnak batması gibi hiç bir problem olmadı. Sadece ayağıma giren minik taş ve kum parçaları sebebiyle biraz rahatsız oldum ama sonraki yarışlarda tozluk kullanarak o sorunu da halledeceğim.


İnişin bitiminde son CP'ye geldik. 54,7 km.deydi. Ara ara hala Garminin şarjını kontrol ediyordum ama artık şarjın yeteceğine kanaat getirince, bir daha kontrol gereği duymadım. CP'de sularımı doldurdum ve  bir teneke fantayı son yakıt olarak mideme doldurup, 1-2 dk.lık soluklanmayla tekrar parkura döndüm. Seda da benden sonra CP'ye geldi ve çok vakit kaybetmeden benden önce çıktı. Bundan sonra finişe kadar 100-120 m. bir tırmanışımız kalmıştı. İleride otoyola çıkıp, trafiği kesen jandarma ve diğer görevlilere teşekkür edip, tekrar patikaya girdik. Buradaki patikada 1-2 defa 90 derecelik dönüşlerle Ürgüp'e doğru güneydoğuya dönüp yön değiştirdik. Artık 8-7-6 diye kilometreleri sayıyordum. 8 saattir yarışıyordum ve ne garip, yorgun değildim. İleride 38k koşucularının parkuruyla kesiştik ve onlarla beraber koşmaya başladık.

Burada Bi Koşu Adana grubundan bir arkadaş ve yanındaki sporcuyla beraber bir süre sohbet edip, yürüdük. Selahattin abi beni aradı. 4 km. yolumun kaldığını söyledim. Bir süredir de aklımda finişe girerken ne yapayım diye düşünüyorum. Başka türlü yol bitmiyor 😉

Yanımdaki arkadaşlara başarılar dileyip, son 3 km'yi koşmaya ve bu muhteşem yarışta finişe kadar koşarak gitmeye karar verdim. Sadece karar vermekle olmuyordu. Bacaklarım da buna elveriyordu. Son 2 km.'de otoyola çıkmadan bir iki küçük tırmanış daha vardı. Buraları 38k koşucularının arasından koşarak geçtiğimi hatırlıyorum. Finişe yaklaşmanın motivasyonuyla yorgunluk falan hissetmiyordum. Son minik yokuşu da çıktıktan sonra, sabah starttan sonra tırmandığımız Arnavut kaldırımlı yolu inmeye başladım. Yoldan sağa döndüm ve yokuş aşağı tempomu biraz daha arttırarak, evlerin arasından finiş takını gördüm. Yanımda koşan 38k koşucusu bir arkadaşla beraber finişten geçtim.

4 aydır hazırlandığım hayatımın en uzun koşusunu bitirmiştim. Dokunsalar ağlayabilirdim😀 Madalyamı ve geçen yıl 38k koştuğum için alamadığım polarımı aldım.


Organizasyon çok kaliteliydi. Argeus Travel herşeyi eksiksiz yapmıştı. Gönüllüler gerçekten gönüllülük ruhu ile çalışıyorlardı. İşlerini severek yaptıkları belliydi. Dönüş yolunda tanıştığım Kolombiyalı sporcu (Catalina Hanım) bu yarışın yurt dışında çok popüler olduğunu söylemişti.  Yarışa katılan 80 ülke sporcularından popülaritesi gerçekten belli oluyor. Umarım ileriki yıllarda daha fazla sporcuyla ve belki 1-2 farklı  parkurla (63k'dan 119k'ya geçmek zor olabilir. Belki araya 80-90 km.lik bir parkur daha konulabilir) bu güzel organizasyon geliştirilerek Türkiye'nin tanıtımına katkı vermeye devam eden bir organizasyon olarak devam eder.

Kişisel olarak da bu yarışa beraber hazırlandığımız ZirvedekileR ekibine, hem bankam hem sponsorum Yapı Kredi'ye, hocalarımız Faruk Kar ve Utkuer Yaşar'a, bana bu süreçte katlanan ve müsamaha gösteren aileme teşekkür ederim.

Yarışın strava kaydı için tıklayınız.




63k ekibi

Uykulu gözlerle start pozu

ZirvedekileR ekibimiz

Start ve etkinlik alanının panoramik görünümü

Nasıl bir finiş!

2.CP'ye doğru çıkarkenki manzaramız

Yarışın henüz başları, soğuk hava nedeniyle kol ısıtıcılar kollarımda

Starttan hemen sonraki yokuş

Yarış içinde geçilen vadilerden biri



Yorumlar