ISTRIA 100 by UTMB


Istria geçen sene 4 Eylül’de bir anda siteyi gezerken kendimi kayıt sayfasında bulduğum ve kayıt olduğum bir yarış olduAlkollü de değildim ama yarış kayıtlarını böyle bir anda yapabiliyorum. Kapadokya 119 da böyle gelişmişti J Hiç kimseye söylemeden. Eşime bile ben Hırvatistan’da yarışa kaydoldum diye haber verdim. Yurtdışı yarışlarına arkadaş çevremde çok giden oluyor. Başta illa birileri de benimle gelir diye düşünmüştüm. Son güne kadar kimse çıkmadı, sadece Kadir ve Zübeyde geldi. Zübeyde’yle de zaten Istria vasıtasıyla tanıştık. Ayhan abinin de son dakika programı uymadığı için gelemedi. 


Nasıl program yaptık? Istria’ya 2023’te Murat abi gitmişti. Daha önceki yıllarda yine gruptan Serhat gitmişti. Onlardan biraz fikir aldım. Nasıl gidilir, nerede kalınır diye. Sonunda Ljubliana üzerinden gitmenin daha uygun olacağına karar verdim. Ljubliana – Umag arası 130 km’ydi. Kadir yeni pasaportuyla ilk kez yurtdışına çıkacağı için vizeyi aldığı ülkeden giriş yapması gerekiyordu ve en hızlı Hırvatistan’dan vize alabildiği için o Zagreb’e uçtu. Biz de onu Zagreb’ten aldık ve hep birlikte Umag’a gittik. Özetle, ben, Zübeyde ve kızı Defne Ljubliana’ya gidip, araç kiraladık ve Kadir’i almaya Zagreb’e gittik. Zagreb’i de görmüş olduk böylece 😀


4 Nisan Perşembe sabah uçağıyla Ljubliana’ya uçtuk. Uçakta başka Türk koşucular da vardı. Akşam 15:00-16:00 gibi otele vardık. Otel kayıtlarını vs hallettik. Biraz dinlendikten sonra ben ve Kadir expo alanına kitleri almaya gittik. Otelden sürekli expo alanına transfer vardı. Bilmeden de olsa oteli satın alırken organizasyon otelini seçmişiz ve çok iyi oldu. Otelden expoya sürekli transferle taşıdılar bizi. Yarım saatte bir çift taraflı servis vardı.


Pau Capell


Expo alanında Capell’i gördük. Fotoğraf çektirdik kendisiyle. 1-2 dk da iki laf etme şansımız oldu. Expo alanı biraz ayakkabı çeşitliliği açısından zayıf geldi. Hoka’nın 3 çeşit modeli vardı. Speedgoat5, Mafate ve Tecton. Renk açısından da tek renk vardı. Seçenek hiç yoktu. Speedgoat5 aldım bir tane. Organizasyon tshirtleribuff, çoraplar, sweatlerkapşonlu modeller vardı. Giyim çeşidi daha çoktu. Şapka da aldım. Normalde şapka pek takmam ama bir kere gelmişken hatıra olsun diye alayım dedim. Fiyatlar oraya göre iyi ama TL’ye çevirince çok geliyor insana. Şapka mesela 30 EUR falan. 1.000 TL kabaca. Buff 20 EUR. Alanda biraz daha takılıp, fotoğraf çektirip, dinlenmeye otele geri döndük


Akşam yemeğinde otelde karbonhidrat ağırlıklı beslendik. Et zaten yurtdışında riskli. Bol bol sebzeli ve peynirli pizza, makarna, pilav tükettik. Et olarak da sadece balık.


2.gün sabah 5k jog atıp kahvaltıdan önce expo alanına gidip geldik. Umag böyle çok spor dolu bir yer. Gelirken yolda bisiklet grupları gördük. Hatta triatlet grupları da vardı. Zaten Umag’da bizden bir hafta sonra normal bir yol 10k yol yarışı, Ekim’de bir Ironman, Mayıs gibi de bir Granfondo bisiklet yarışı olacaktı. Sürekli yılın her dönemi yarış organizasyonlarının olduğu, insanların sürekli spor yaptığı bir yerleşim. Kaldığımız otelde de UMAG ATP afişleri gördüm. Yıl içinde bir de tenis turnuvasına ev sahipliği yapılacaktı. Özetle, Umag sessiz - sakin, bizim Ayvalık, Urla, Datça, Erdek tarzı minik bir emeklilik yeri. Daha çok bana gidip görmediğim ama TV’de bisiklet yarışlarından gördüğüm İspanyol, İtalyan kasabalarını andıran bir yer gibi geldi. Zaten İtalya’ya da çok yakın ve cadde isimleri, yol tabelaları hem Hırvatça, hem İtalyanca yazılmış. A0,5’ten 1 İtalyancamla çat pat tabelaları ve menüleri anladım diyebilirim 😀 Hayatın sakinliği, durağanlığı, yavaş akışı, düzeni, dükkanları vs çok keyifliydi Umag’da.



2.gün jog ve kahvaltıdan sonra, Zübeyde’nin kitlerini almaya tekrar alana gittik ve biraz daha dolaştık. İlk gün alamadığımız yarış tshirtlerini aldık. Giderken Konzum markete uğradık. Muz, su ve çikolata tarzı bir iki şey aldık. Expodan otele döndükten sonra ufaktan yarış hazırlıklarına başladım. Kit torbasından bira çıktı ama Ramazan nedeniyle otelde bırakmak zorunda kaldım, içemedim. Kit torbasına kısa parkurlar için spare bag koymuşlardı ama bildiğiniz market poşetiydi. Biz bunun spare bag olduğunu anlamadık tabi ve bize eşya çantası verilmedi diye çanta istedik. Üzerinde UTMB yazan çanta verdiler. Halbuki bu çantaları 168 ve 110k’cılara veriyorlarmış sadece. Ama kısa parkurlar için verilen poşetler çok basit ve özensizdi. Neyse bilmeden UTMB yazılı ayakkabı çantamız oldu 😀 Kitleri verirken malzemeleri kontrol etmediler, lisans ya da sağlık raporu sormadılar. Yarış günü yağmurluk için de bir açıklama yapmadılar. Mecburen 20-25 derece sıcakta yağmurlutaşımak durumunda kaldım sırtımda.


Start kenti Motovun

Akşam pizza ağırlıklı beslendim. Yemekten sonra odalara çekildik. Kadirle Zübeyde’nin yarışı daha erkendi. Onların servis 6.45’te kalkacaktı ve yarışları 9.00’da idi. Benim yarış 12.00’deydi. Servis de 10.00’da kalkacağı için biraz daha geç, sabah 7:00 gibi kalktım. Kahvaltıdan sonra odaya çıkıp, tuvalet işlerimi hallettim zor da olsa 😀 Giyindim, malzemeleri doldurdum yeleğin içine. 6 hurma ve 6 jel aldım yanıma ama yarışta sadece 2 hurma ve 1 jel yiyebildim. Yarış kısmında değinirim buna ama içim almadı tatlı şeyler yemekten. CP’lerde iyi beslendim; peynir, meyve, portakal, limon, soda, kola ne varsa.


9.00’da otelden kalkan servisle expo alanına gittim. Alandan start yerine otobüsler kalkacaktı. Yaklaşık 10 tane otobüs vardı. Bib numaranızda hangi otobüse bineceğiniz yazılı. Gayet düzenliydi. Yol gösterenler, otobüsün önünde numara tutanlar var. Buralar çok organize. Bizim start Motovun’daydı ve Umag’dan yaklaşık 1 saat yol gittik. Hava da git gide ısındı. Saat 11’e doğru Motovun’a vardık. Alan kurulmuştu ve kalabalıktı. DJ vardı. Ayrıca vurmalı aletlerle müzik yapan bir grup vardı. Gayet enerjiktiler. Alanda buradan tanıdığım 1-2 arkadaşı gördüm. Stop ALS Ömür abiyi, Beat’ten Canpolat’ı gördüm. Fotoğraf işlerimi hallettim. Yarım saat kala da hafif ısınma ve jogla beraber hazırlıklarımı tamamladım. 15 dk kala da starta geçtim. Önden çıkmak istedim. Zaten ilk defa yurtdışı koşuyorum bir de by UTMB yarışı, namım yürüsün önden çıkayım dedim. Önüme de kimse geçmedi. Dikkatimi çekti. Burada bir yarış olduğunda millet gelir önünüze geçer ya da yandaki bariyerlerden atlayıp ön tarafı şişirirler, gelen arkaya geçti burada. Sadece en son elit atletler haliyle en öne geldiler. İnsanlar genel anlamda hem burada, hem günlük hayatta, hem de trafikte çok saygılılar. Stres yok, gerginlik yok. Daldan dala atlıyorum ama ilk kez yurtdışında araç kullanma fırsatım oldu. Gerçekten çok rahat, trafik lambası yok, trafiği kavşaklarla çözmüşler. Kavşağa önde giren geçiyor, sonra giren bekliyor. Hatta bir yerde hatırlıyorum; yol hakkı bendeydi ve diğer araca geç dedim yavaşladım. Adam kızdı bana yol senin geçsene yaptı sinirli sinirli 😀 Niye yol veriyorsun bana gibilerinden baktı




Yarışa dönersem tekrar; start verildi. Start sonrası 1 km tırmanış vardı. Motovun’un dar, Arnavut kaldırımı sokaklarından, yanlış görmediysem kale gibi bir yapının olduğu tepeye tırmandık. Yol etrafında guest houselar ve oteller vardı. Halk yola dizilmiş, koşucuları alkışlıyordu. Tepeye çıkarken nabzım uçtu, ağzım kurudu, hem sıcak, hem yarış heyecanı, hem yarışın yokuşla başlaması nedeniyle ilk 1k çok hırpaladı beni. İlk 1k’yı 7 pace geçmişim. Yukarı çıktıktan sonra uzun bir iniş vardı, ilk bölümü taşlık yol,sonrası geniş patikaya indik. Bu şekilde 5k’daki CP’ye Livade’ye geldik. Buraya gelirken otoyoldan geçtik bir bölümde. Burada trafik kesilmişti. Araç içindeki insanlar bizlere alkışlarla tempo verdiler. Hiç Türkiye’de karşılaşmadığımız görüntüler. Burada korna yapılır, yolu niye kapattınız hafta sonu diye bir de laf yeriz 😀


1 ve 2.CP'ler arası sıcaktan bunaldığım yerlerden biri

CP’de 2 bardak su içip, ağzıma bir şeyler atıp hemen devam ettim. 2.CP çok uzaktı. Savaş Hoca ile yarıştan önce ilk iki CP arası çok uzak olduğu için -15k- bol su alıp, susuz kalmamayı konuşmuştuk. Ama bu kadar sıcak beklemiyordum. 28 dk'da çıktım ilk CP’den. Yarışın 930 m irtifası var. İlk 15k’da 830 m’si alınıyor. Son 25k’sı düze yakın diyebilirim. 100 m irtifayı da tırmanışla değil de in-çık, in-çık 5-10 mlik çıkışlarla alıyorsun. 2.bölümde 2 tane ciddi tırmanış vardı. Hem singletrack, hem dik olması, hem sıcak, hem kalabalık sebebiyle çok koşamadım yokuşları. Pek koşabilen de olmadı. 1-2 yerde dizlerime tutunup durduğumu da hatırlıyorum. Batonluk bir yarış mı değil, çünkü zaten 40k’lık bir yarışta 1.000 m elevasyon çok düşük. Baton taşımaya değmez. Zaten batonu açsan da o kalabalıkta çok bir faydası olmazdı. Gerekli miydi değildi bence. Yokuşlar çok yordu mesela ama. İlk tırmanıştan sonra iniş vardı. Orada ben pek koşamadım. Genelde benim inişler sıkıntılı oluyor. Uzun çıkışlar sonrası bacaklarım toparlayamıyor kendini ve inişte hemen ivmelenemiyorum. İlk CP’den sonra 150 kişi geçmiş beni. Bayağı cayır cayır geçtiler yani beni, pek sürpriz olmadı. 1 - 2 CP arası kötü geçti. İlk 2 CP arası suyum bitti yaklaşık 16k’da. Video çektim hatta, suyum bitti çok sıcak falan diyorum. Tam videoyu kapattım çeşme çıktı karşıma, baktım millet sıraya girmiş su içmek için. Ben de girdim sıraya. Hem flaskları doldurdum hem 2-3 bardak su içtim. 69k koşan Nuray’la denk geldik, sıramı verdim ona, o da gitti kürsü yaptı yaşta, yarış sonunda.


Çeşmeyi görmesem orada sıcak bayağı etkilemişken muhtemelen patlardı benim yarış. Herhalde yurtiçinde bir yarış olsa ne yapayım bırakayım mı diye aklımdan geçerdi belki de 😀 Yurtdışı olması, işin ucunda koşu taşı vermesi nedeniyle bırakmak yemedi diyeyim. Çeşmeden sonra kısa bir tırmanış daha vardı ama su iyi geldi, sonraki kısmı daha rahat geçtim. Kendime geldim. Tırmanışın bitiminde asfalt yola çıktık. Şehir içi bir yoldan ilerleyip, yokuş aşağı 2.CP’ye Groznjan’a geldik. Burada geçtiğimiz minik yokuşlar Bahar Klasiklerinde çıkılan şehir içi dik yokuşları anımsattı bana, TV’de izlediğim yarışların geçtiği o atmosferin içinde olmak çok acayip bir duygu. Koşarken kendi kendime şimdi burada Mathieu van der Poel atak yapar, Pogacar bir ayağa kalkar 😀 Wout Van Aert şöyle bir arkaya, başka gelen var mı bakar diyorum kendi kendime 😀




2.CP’de bayağı bir durdum. Oturdum 1-2 kere CP’deki banklara. 10 dk falan vakit geçirdim CP’deCP’de 2 kola ve 1 soda içtim, iyice beslendim. Bunlar beni kendime getirdi. Hatta orada bir görevliye serzenişte bulundum. Dedim ki bu sıcakta 15k çok uzun mesafe, CP olmadan. Su yok, bir şey yok, çok sağlıklı bir şey değil. Ne kadar tınladı bilemem ama seneye belki kaale alırlar. CP’den çıkınca biraz gölge bir yolda koştuk. Şehir içi asfalt bir yoldu. İniş bir yer vardı. Çok yüksek sesli rock müzik yapan bir yer vardı. Yanlarında tenis kortlarında tenis oynayanlar vardı. 1-2 yol geçişi yaptık. Normal otoyol geçişi. Dikkatimi çeken yolların temizliği oldu. Çöp kutusu yok yollarda. Zaten yollarda çöp de yok. 





Bir sonraki CP 28k’da Buje’deydi. 3.CP’ye kadar iyi gittim. Arada uzun düz bir yol vardı patika. Burada karşıdan gelen ve yürüyüş yapanlar vardı. MTB kullananlar vardı diye hatırlıyorum. 28k’da tırmanışın sonunda CP vardı. Yine bir şeyler yedim içtim. Ceviz ve pastırma benzeri kuru et vardı buradaki CP’de. Burada da yine biraz kendimi toparlayıp, son 14k zaten hem rüzgar esmeye başladı artık Adriyatik’e doğru yaklaştığımız için, yol da düzleştiği için bu kısım rahat geçti, geçtiğim koşucular oldu buralarda. Düz çimenlik alanlar vardı burada etrafımızda. Artık diğer parkur koşucularıyla da denk gelmeye başladık. 110 ve 168k koşanlardan gördüklerime “Bravo! Bravo!... diye destek vermeye çalıştım. Parkurda zaten hep birileri vardı etrafımda. Parkurda ne bir kedi, ne bir köpek çıktı karşıma, yarış olmasa çık tek başına koş korkmazsın. 


Son CP'ye giderken gördüğüm bir manzara

34-35.km'ler...


Koşarken hep kendi yaşadığım sıcağı düşündükçe Kadir ve Zübeyde’yi düşündüm. Yarış sonrası konuşmalarımızda onların bizden önceki parkur bölümlerinde epey çamurlu yerlerden geçtiklerini öğrendim. Biz pek çamur görmedik. Parkur genel anlamda temiz ve rahattı. Onlar da bitirdiler bir şekilde sıcaktan etkilenseler de.

Son 2 - 3k kala hala şehir görememe sorunsalı ile yine karşılaştım. Genelde böyle oluyor. Saate bakarım 1k var finişe ama ben hala dağın başındayım. Nerede bu finiş diye geçiririm. Burada da öyle oldu. 2k var hala tarlalarınçimenliklerin arasındayım; şehir yok ortada. Finişten müzik gelmiyor. Umag finişte kule var; onu arıyorum nerede kule diye. Kuleyi görünce geldik tamam bitti diyeceğim; 2k da bir türlü gelmedi. Son 1,1 k’da yolu gördüm. Parkur işaretlemeleri vardı. Bir gün önce koştuğumuzda burayı görmüştük; finişe yakın bir yerdi. Tamam sahile iniyoruz dedim. Yolun sonundan sola döndük ve sahildeki cafelerin önünden, sokakların arasından millet oturmuş birasını içiyor, biz can derdinde J Bir şekilde güzel bir şekilde bitti. Genel anlamda yarış güzeldi, ilk o sıcak kısmı çok hırpaladı. Yoksa parkur rahat bir parkur, illa tırmanış olacak tabi. Ben gitmeden 4 saate gelir miyim diye geçiriyordum; hadi 4,5 saat olsun diye ama 5.25’de bitti yarış. Tutmadı plan ama diğer koşanlara bakıyorum Kerem 4.50’de gelmiş. Onun süresinin yanında 5.25 çok iyi benim için. Canpolat 3.50; farklı bir seviye zaten. Onun 3.50 koştuğu yerde 4 saat zaten çok ütopik bir hedefmiş.


Finişte sıcaktan dağılmış bir halde olduğumdan dolayı su göremedim bir türlü. Yarış sonrası suyu otelde içebildim. Madalyayı alıp fotoğraf çektirdim, su arıyorum ileride first aid station diye bir yazı gördüm ama bunu ilk yardım, medikal, tedavi ihtiyacı olanlar için bir istasyon diye algıladımhalbuki burada su, kola da veriliyormuş dikkat etmedim, kimse de uyarmadı. Finişe girerken UTMB anonslarını yapan dazlak bir sunucu var, kafada bir tutam saç var ortada, onun ismimi söylediğini hatırlıyorum. Orası güzel bir andı benim içinYarıştan sonra expo alanına gittim kıyafetleri değiştirdim. Bizimkilere geldim - gittim - bitirdim mesajları atıp, otele döndüm. Otelde duş, yemek işlerini halledip, Kadirle Zübeyde’yi karşılamaya finiş alanına geri döndüm. Onlar biraz daha geç geldiler. Zübeyde’nin gelişini görmedim; o Kadir’den 20-25 dk önce gelmiş. Kadir’i de son anda fark ettim. Türk Bayrağıyla girdi o da finişe, çok güzel bir finiş yaptı. Finiş yemeği bizim oteldeydi.


Yurtdışında yarış çok koşmak keyifli, parkur koşulası bir parkur. Tavsiye ederim. Yarışın öğlen sıcakta başlaması kötü. Sıcak olmasa, sabah başlasa yarış, daha bir koşulup keyif alınabilirdi. Yarıştan sonra Mehmet Soytürk’le denk geldik, burası serin olur diye seçmiş; geçen yıl serinmiş hava, bu yıl sıcak onu da etkilemiş, 110k’daydı42k’da bırakmış yarışı; ön grupla giderken.


Ertesi gün yorgun kalktım epey, o gün de uyudum erkenden. Sabah jog atamadım. Kadirle Zübeyde koştular mesela. Pazar günü Venedik’e gittik arabayla. 2-2,5 saat bir yolculuk yaptık. Avrupa ilginç gerçekten, bana da çok garip geldi. Şehir değiştirir gibi ülke değiştiriyorsun. Burada görüyoruz sınır kapıları gümrük bilmem ne, orada yok öyle bir olay. Elini kolunu sallayarak pır İtalya, pır Slovenya, geziyorsun. Fink atıyorsun. Benim hat VodafoneHabire mesaj geliyor ülke değiştikçe, ülkenin elçilik telefonları, acil numaralar mesaj geliyor sürekli.


Finişe geldiğimin habercisi kule


VENEDİK


Venedik’e Umag’tan çıkıp, Trieste üzerinden geldik. Pazar günü aslında dinlenmek istiyordum ve yol da gözümde büyüyordu biraz aslında; hem de araba kullanmak istemiyordum; ama Defne de Venedik’e gitmek istedi. Bir de biz yarış falan koşunca o pek gezemedi. Gerçi Venedik’e giderken hem bir sorun yaşamadık hem de farklı bir yer daha görmüş olduğumuz için iyi ki gelmişiz dedim.



Venedik, Cunda gibi bir ada. Köprüyle ana karaya bağlanıyor. İçeri araçla girilmiyor. Dışarı otoparka bırakıyorsunuz. Karaköy, Kasımpaşa, Feriköy, Haliç’te çalışan motorlar vardı eskiden. Onlara benzeyen motorlar sizi Venedik’e götürüyor. Bir de tren var, onunla da Venedik’e girebiliyorsunuz. Biz arabayı otoparka bırakıp, motorla Venedik’e geçtik. Yaklaşık 15-20 dk.lık bir motor yolculuğu ile San Marco’ya vardık. Motor adam başı 10 EUR’ydu. Otoparka da 26 EUR verdik. 

Venedik çok kalabalıktı, hem hafta sonu, hem sıcak, hem de dar yollar olması nedeniyle zor ilerledik. Geniş meydanlar da var Venedik’te. Çok beğendim mi, evet diyemem, ama görmüş oldum. Biraz da pis geldi Venedik. Kanallardaki sular çok pisti. Sokaklar da çok temizdi diyemem. Dar sokaklarda kaybolmak, yürümek güzel bir his ama; kalabalığın önüne geçmek için belki daha ölü bir mevsim veya hafta içi tercih edilebilir. Atıştırabileceğin ve alışveriş yapabileceğin güzel dükkanlar var. Bir tane spor mağazası önümüze çıktı, kapalıydı, vitrinde La Sportiva, North Face ayakkabılar gördük. Büyük dilim pizza satıyorlar. İçecekle birlikte alıp, ayaküstü yiyiyorsun. Bir dilim 4 EUR. Pizza aldığımız dükkandaki adamla resim çektirdik; adam tam böyle Netflix İtalyan dizisinde dükkan işleten orta üstü yaşlı İtalyan sıradan halk insanı 😀 Pizza malzemesi biraz azdı ama doyurucuydu. Motor akşam 17.30’da kalkacaktı. Magnet, hediyelik alıp, motora yetiştik. Pek kültürel bir gezi yapamadık, müze, kilise vs gezemedik, önlerinde kuyruk vardı buraların. Dışarıdan görmekle yetindik. Kanalları güzel, köprüyle birbirlerine bağlanıyor. Gondolların geçişini görmek güzel oldu. Venedik’e 2.defa gidilir mi bence gidilmez, bir kere görülebilir, görmedim demem. Motorla denizden gidilirken görülen manzara, İstanbul’da Karaköy Tophane önünden geçerken görülen yerler gibi. Eski yapıları, eski İstanbul’u ve mimarisio hissi verdi bana. Uzakdoğulu çok turist vardı. Dönüşte arabayı aldık. 2-2,5 saatlik bir yolculukla otele geri döndük. Otelde yemek saati geçmişti. Biz de Umag’ın içinde bir burgerciye gittik. Orada bir şeyler atıştırdık. Otele döndük. Ertesi gün de ufak tefek hediyelik bir şeyler baktık. Bisikletten hatırladığım Lidl marketlerden vardı Umag’da. Gıda ürünleri satıyor. Bizim Carrefour, Migros gibi büyük bir market. Intersport çok yaygındı. Burada satılmayan marka ve ürünler vardı IntersporttaHokaBrooks gibi. Esas Ljubliana’daki Intersport çok büyüktü. Pazartesi günü otelden çıktıktan sonra Kadir’i Zagreb’e gitmesi için Porec otobüs terminaline bıraktık. Oradan Zagreb’e gitti.


Venedik'teki pizzacı abi

Ljubliana’yı çok beğendim. Hem Slovenya yemyeşil bir ülke, hem de Ljubliana çok harika bir şehir. Sokaklarda günlük ulaşım için bisiklet kullanılıyor. Bisiklet parkları var. İzlediğim bisiklet yarışlarındaki kentler gibi, birebir onun içinde olmak, onların bir parçası gibi hissetmek çok keyifliydi. İnsanlar normal günlük kıyafetlerle bisiklet üzerindeler. Tarihi hiç bozmamışlar. Mimari çok etkileyici. Binaları hiç bozmamışlar. Umag’da mesela 3 katlı yapı yok, 2 katlı ev çok çok az. Ljubliana daha büyük bir şehir olduğu için daha modern ve yüksek binalar var ama hiç rahatsız etmiyor. Çünkü yeşil de var. Binalar sizi boğmuyor. Ljubliana’da arabayı bıraktığımız alışveriş merkezinin içinde pizza yedik. Çok fazla seçenek vardı pizzalarında. Ljubliana’yı biraz Eskişehir’e benzettik. Şehrin içinden bir nehir geçiyor. Üzerinde taş köprüler var. Şehir nüfusu çok gençti. Nehirde tekne gezisi yapanlar ve kanoya binenler vardı. En beğendiğim şehir Ljubliana oldu aralarında. Uçak vakti yaklaşınca arabayı alıp, havaalanına geçtik. Arabayı sağ salim teslim edip, İstanbul’a geri döndük.


Benim için uzun bir aradan sonra en son 12-13 yıl önce Madrid’e gitmiştim yeniden yurtdışına çıkmak hem de bir yarış koşmak için farklı bir tecrübe oldu. Son 1-2 aydır Cambly ile konuşma pratiğimi arttırdığım İngilizcemi kullanmak iyi geldi. Çat pat İtalyancamla Venedik’te dondurma siparişimi İtalyanca verebilmek eğlenceliydi, un gelato limoni per favore 😀 İtalyancamı geliştirmeye karar verdim. Yurtdışında araç kullanmak değişik bir deneyim oldu. İnsanların saygısı çok dikkatimi çekti. Yarış açısından da ilk yurtdışı yarışım olması bakımından güzel bir hatıra oldu. Seneye farklı bir by UTMB yarışı ile bu işleri devam ettirmek istiyorum. Bundan sonra Türkiye’de 2-3 yarış koşmaktansa, yurtdışında 1 yarış koşmak daha cazip geliyor. Hem kısa bir tatil, hem farklı bir kültür görmek güzel.



Venedik

Ljubliana'da günlük hayatta bisiklet kullanımı çok yaygın

Ljubliana postane binası


Umag ve finiş alanı

Yorumlar